Erdoğan’ın açıklamalarından satır başları şöyle; “Deprem anından itibaren Bakanlarımız, AFAD, UMKE, Kızılay, TOKİ ve ilgili tüm kurumlarımıza sahadaydık. İzmirli kardeşlerimizin neye ihtiyacı varsa hepsini karşıladık. Evleri yıkılan vatandaşlarımızı bir an önce yeni yuvalarına kavuşturmak için harekete geçtik. Elazığ ve Malatya’da olduğu gibi hızlı bir şekilde hızlı tespit çalışmalarımızı tamamladık.
İzmir’de de aynı hızla konutlarımızı inşa ettik. İzmir tarihinin en büyük kentsel dönüşümü, deprem dönüşüm çalışmalarını yürüttü. Hazırlıkları hızla tamamlayarak vatandaşlarımıza birer yuva olacak temelleri attık. Bayraklı’nın üç mahallesindeki toplam büyüklüğü 75 bin metrekareyi bulan yatırım bedeli 750 milyon lira olan inşaat yaptık.
İnşallah bu konut ve dükkanları Kasım’da, yani önümüzdeki Cuma günü vatandaşlarımıza bizzat teslim edeceğiz. Bayraklı’da 3 milyon 800 bin metrekare büyüklüğündeki rezerv alanda depremzedeler için 3 bin 649 konut yapıyoruz. Bu alanın ilk etabında inşa edilen 397 konutumuzu inşallah yılbaşında tamamlayacağız. Kalan konutların inşasını da etaplar halinde en kısa sürede bitireceğiz.
İzmir’de inşa ettiğimiz konutlarımızı ilk 24 ayı ödemesiz, 216 ayı ödemeli olmak üzere 20 yıl vadeyle vatandaşlarımıza takdim edeceğiz. Aylık ödemeler 2+1 740 lira, 3+1 konutlarda 1020 liradan başlayacak. Maliyetinin çok altı fiyatlarla ev sahibi yapıyoruz. 19 yıl boyunca verdiğimiz sözleri tuttuysak hamdolsun İzmir’de de bir sözümüzü yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Türkiye geçtiğimiz 19 yılda demokraside ve kalkınmada çok büyük bir değişim yaşamıştır. Bu değişimin etkilerini insanlarımızın günlük haklarından, ülkemizin uluslararası konumuna kadar her yerde görmek mümkündür. Atılan her adımın gerisinde verilen büyük mücadele ve yapılan fedakârlıklar vardır. Çok partili siyasi hayatına geçtikten sonra tek parti faşizminden beklenen, vesayeti güçlendirmek isteyenler hep olmuştur.
Kimi zaman ekonomi, siyasi kriz kimi zaman darbelerle milletimizin üstüne ağır yük bindiren bu sistemin ekonomik boyutları vardır. Yıllarca borçlanmak zorunda olan bir ülke olduk. Parlamenter sistemde hiçbir hükümetin bu şantaja karşı durabilecek gücü olamadığımız için ülkemiz siyasi istikrarsızlık batağına mahkum edilmiştir. Bilhassa Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sayesinde bu mücadeleyi verebilecek azme ve imkana kavuştuk.
Yükselen enflasyon veya fiyat artışlarıyla sonuçlan ekonomik sıkıntılar elbette vardır. Fiyatlardaki düzenli artışı ifade eden enflasyonun olduğu yerde yatırım olmayacağı, üretim azalacağı, istihdam düşeceği için dengeler bozulur. Kurdaki yükselişe bağlı olarak kimi ürünlerdeki fiyat artışı yatırım, üretim, istihdamı etkilemez. Tam tersine kurdaki rekabet gücü yatırımda, üretimde, istihdamda artışa yol açar. Ülkemizdeki durum tam da budur.
Dünyaya baktığınızda ülkelerin enflasyonu yenmek için farklı politikalar görüyoruz. Kimi faizi arttırmış, kimi döviz çıtası kullanmış. Geçmişte enflasyon sorunu bulunmayan ülkelerin ortak özelliği cari açık vermemeleridir. Cari açık olup da enflasyon yaşamayan ABD gibi ülkelerin avantajı paraların rezerv para olmasıdır. Salgın sürecinde hızlanan gelişmeler ekonomide yeni bir seyre evrildiğine işaret etmektedir.
Küresel ekonomi yeni sınamalar karşısında ciddi bocalama içindedir. Düşük faiz, dolar çılgınlığı 2008 kriziyle ortaya çıktı. Küresel ekonomideki handikaplar aşılabilmiş değildir. Hizmetler sektöründe salgın döneminde yaşanan çöküşün, imalat sanayinde duraksamaya yol açmasıyla karşı karşıya kaldık. Araştırmalar, Amerika’daki şirketlerin yüzde 17’sinin aldıkları kredilerin faizini bile ödemeyecek durumda olduğunu gösteriyor.
Dünya borsalarındaki şişkinlik, basılan fazla paranın kendisine gidecek yer bulamamasından kaynaklanıyor. Gelişmiş ülke ekonomiler ciddi enflasyon rakamları ile karşı karşıya kalmıştır. Alınan tedbirlerle üretici enflasyonu rakamlarının tüketici enflasyonu rakamlarına kısmen yansımış olması küresel ekonominin önündeki hayati sorunları ortadan kaldırmıyor.
Küresel ekonomide radikal değişiklikler olmadığı sürece faiz artırımına gitmeleri zor gözüküyor. AB tarafında parasal gelişmeye devam etme, faiz artırımından uzak durma yaklaşımı hakimdir. Çin’in de parasının değerini düşük tutmayı sürdüreceği anlaşılıyor. Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizde eskiden beri hakim olan anlayışı sürdürerek, yatırım, üretim, büyüme ve istihdamdan vazgeçecektik, ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacaktık. Türkiye ilk defa kendi ihtiyaçlarına bir politikayı izlemeyi tercih etmiştir.
Dünyanın içinden geçtiği kritik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız. Ülkemizi eskiden yaptıkları gibi denklemin dışına itmek isteyenlerin kur, faiz, fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyor, kendi oyun planımızla devam etme irademizi ortaya koyuyoruz. Biz aynı oyunu vesayetle mücadelede gördük, terör örgütleri ile mücadelemizde gördük, karşı adımımızı attık başardık. Darbe oyununda aynı oyunu gördük, milletimizle d irendik başardık.
Güçlü bir duruş sergileyerek girdiğimiz her mücadeleden alnımızın akıyla çıktık. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu ekonomik kurtuluş savaşından zaferle çıkacağız. İstihdamı arttırmanın yolunu yatırım, üretim, ihracat, büyümeden geçtiği konusunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Türkiye’nin her kalkınma hamlesinin önünün darbe, vesayet, krizle kesilerek IMF, Dünya Bankası, mandacı iktisatçılarımız tarafından yönlendirmeye çalışıldığı gerçek işte budur.
Biz yüksek faiz, düşük kur düşük kur kısır döngüsü yerine yatırım, ihracat, büyüme odaklı politikamızda en doğru olanı yapmakta kararlıyız. Kurun piyasadaki hareketlerini bunun için takipte özellikle kararlıyız. Yatırım, üretim, ihracatı bunun için teşvik ediyoruz. İstihdamı gözümüz gibi koruyoruz. Büyümeyi bunun için önemsiyoruz. Mandacı iktisatçıların reçetelerine bunun için itibar etmiyoruz.
Kurdaki yükselişi izah ederek fahiş fiyat artışı yapan fırsatçılara göz açtırmayacağız, hepsinin tepesine tepesine bineceğiz. Bu politikayla biz ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, sonunda ne elde edeceğimizi, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu gayet iyi biliyoruz.
Kurduğumuz her altyapının gerisindeki gayelerden biri de bugünlere hazırlık yapmaktadır. Organize sanayi bölgelerini yaygınlaştırıp, güçlendirerek ve en kabiliyetli imalat sanayimizle, üniversitelerin, araştırma geliştirme kuruluşlarını ülke geneline yayarak insan kaynağı çeşitliliğine gittik. İnşa ettiğimiz yol, köprü, tünel, havayolları, demir yolları, limanlar ile Pekin’den Londra’ya kadar uzanan bölgenin en güçlü lojistik altyapısı ülkemize aittir.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.